Son dönemde kafamı nereye çevirsem “Kurumsal Firmalara Kiralık” ilanını görüyorum. Hatta muzurluk yapıp verilen numarayı arayarak “Kurumsallık ne demek?” diye sorasım geliyor.
Aslında mal sahibinin ne söylemek istediğini biliyorum: “Kirasını ödeyebilecek kiracı arıyorum..!” demek istiyor.. Ama garibim haklı.. Bugün kirasını “Koca cam binalara sahip” firmalar daha rahat ödeyebildiği için onlardan birisi müşterisi olsun istiyor..
Halbuki o da kurumsallığı cam binaların içine sığacak kadar küçük, adının sonuna A.Ş ya da Holding gelen her firma bu şartları sağlayabilir, çok çalışanının olması gerekli şartları tamamlıyor sanıyordu sadece.. Nasrettin Hoca misali “Ye Kürküm Ye” intibasına sahipti..
O “Kurumsal Firmalar” Milyonlarca lira reklam bütçeleri oluşturuluyor, gazeteler dergiler boy boy o firmalardan bahsediyor, sadece o firmalar ihracat şampiyonu oluyor, bolca istihdam ve itibar sağlıyorlar …
Bu ülkenin gerçekleri ile yüzleşmek mal sahibinin çok işine gelmiyor tabi.. %99,9 ‘u KOBİ’lerden oluşan bir piyasa, daralmış iç talep ve “kirasını zor ödeyen kiracılar” la niçin bir araya gelsin ki?
Kurumsallaşmada esas olan bir kurumun faaliyetlerini sürdürmesinde, çalışanların kişisel yöntemlerine bağımlı olmadan, kurumun kendi yöntemlerini üretmesi ve çalışanların kurumdan ayrılması durumunda dahi işlerin aksamadan yürümesi için ilgili yapı ve süreçlerin oluşturulmasıdır.
Ekşi Sözlük’te Türkiye’deki kurumsallığı değişik bir şekilde ifade etmiş: Sonradan Gelenlere Güvenmeme.
“Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok!” diyen Mevlana’nın bu öğüdü şirketler içinde geçerli olsa gerek..
“Nice şirketler gördüm kurumsal süreçleri yok, Nice süreçler gördüm içinde patron çok..”
“Kurumsallık Farkındalığımızın” artarak ilerlemesine, her takım elbise + kravatlı’nın itibar görmediği, “güven esasıyla” iş yapan kurumların sayısının artmasına öyle çok ihtiyacımız var ki..
En kısa zamanda mülk sahibine ulaşarak aradığının “Kurumsallık” değil “Kirasını ödeyen kiracı” olduğunu anlatacağım..